top of page

Marco Polo Serüveni

Marco Polo 1254-1324 yılları arasında yaşamış bir gezgin, tüccar bir ailenin oğludur. O henüz doğmamışken babası ve amcası ticari amaçlarla Venedik’ten, o dönemde imparator Baldwin II’in hükmettiği Bizans topraklarının parçası olan Constantinople’e bir yolculuk yapmışlardı. Yıllar sonra geri döndüklerinde henüz genç biri olan Marco Polo ile birlikte, tekrar Constantinople’e gitmeye karar verirler. O sıralarda 1228’den beri hüküm süren Latin Bizans imparatorunun tahtı, Michael VII Palaiologos tarafından ele geçirilir. Şehir 57 yıldır süregelen Latin yönetiminden sonra, Yunan yönetim şekline 1261’deki işgal ile geçmiş olur. Palaiologan Hanedanı olarak anılan yeni yönetim, Bizans İmparatorluğu’nda en uzun süren yönetim biçimi olacaktır. Constantinople’deki bu politik değişim karmaşasının ve maddi hedeflerin de etkisiyle Marco, babası ve amcası aniden cesur bir ticari atılım yapmaya, Karadeniz’i aşarak doğuya gitmeye karar verirler. Böylece 1271 yılında kendisinin de ummayacağı bir şekilde, ticari amaçlarla çıkılan fakat 24 yıl sürecek bu uzun yolculuk başlamış olur. Fakat bu gezi, 1275 yılına kadar yani sadece 4 yıl boyunca, kuzey Çin’e ulaşıncaya değin gerçek anlamda yer değiştirdikleri ‘mobil’ bir gezi olarak sürebilecektir. Karadeniz’i geçip Soldia limanına ulaştıktan sonra, at üzerinde yolculuk yaparak Batı Tartarus topraklarına yani Moğolistan’a adım atarlar. Bu andan itibaren geziye çıkmaktaki amaçlarını ve geride bıraktıklarını uzun bir süre boyunca unutacak, Moğol topraklarında, kuzey Çin’de kendilerine köklerinden kopmuş yeni bir hayat kuracaklardır.


Batı Tartarus’ta yani Moğol İmparatorluğu’nda oldukça güçlü bir şef olan Barka, onları büyük bir onaylama ile karşılar. Bu üç batılı gezgine karşı umulmadığı kadar sıcakkanlı olan hükümdar, onlara önemli görevler verir ve zenginlik bahşeder. Fakat sonrasında bölgede çıkan savaşlar sonucunda Polo ailesi doğuya doğru, şefin onları yönlendirdiği topraklara göç etmek zorunda kalırlar. 17 gün boyunca çölde kat edilen zorlu yolculuktan sonra Buhara’ya varırlar. Çölün ortasında inşa edilmiş, surlarla çevrili bir şehir olan Buhara’da gezinin kaderini değiştirecek olan hükümdar Kubilay Han ile tanışırlar. Böylece 17 yıl kadar sürecek olan bu yerleşik hayata, yeni bir dünyada adım atarlar. Kubilay Han onlara yolculuklarının başında ticaret yaparak kazanacaklarını hedeflediklerinin katlarca fazlasını verir. Onlara hiç aşina olmadıkları bu topraklarda önemli askeri keşif görevleri, rütbeler bahşeder. Birkaç yılda Moğol diline büyük oranda hakim hale gelmiş Polo ailesini papalığa karşı elçi olarak görevlendirir. Onlar ise bütün bu mevki, maddi güç ve önemli görevler karşısında Kubilay Han’a en derin bağlılık ve itaatle, her emrini kutsal atfederek cevap verirler. Bundan yıllar sonra tekrar Venedik’e dönüş yolculukları ise ancak Kubilay Han’ın ölümüne yakın bir zamanda, ondan izin alarak gerçekleşebilir. Çünkü onun ölümü sonrasında azınlık oldukları doğu dünyasında güvenlikleri için endişe duyarlar. Böylece 24 yıl sonra Marco, 1324’te doğduğu topraklara geri dönecek ve yine burada hayata gözlerini yumacaktır.

Genel bir özetten sonra bu gezinin kurgusunda gözlemleyebildiğim bazı unsurlardan bahsetmek istiyorum. Batı dünyasının içine doğmuş olan Marco Polo için oldukça yabancı olan doğu kültürüyle yoğurulmuş bu yeni dünyada koşullara hızla adapte olduğunu, henüz gençken geldiği bu topraklarda kendine yeni bir kimlik yarattığını, geçmiş yaşamını geride bırakarak kökenlerinden koptuğunu görüyoruz. Kubilay Han’ın ölümüyle oluşacak güvensizlik ortamının endişesi olmasaydı Venedik’e geri döneceği ve bu eseri Genova’da hapishanede tanıştığı dostuna yazdırabileceği ise meçhuldür. Aslında Polo ailesinin en baştaki hedefi ticaret aracılığıyla gelir elde etmek iken, sonrasında değişen koşullar ve o koşullara adapte olup özüne dönme eğilimi göstermeyen üç gezgine tanık oluyoruz. Gittikleri Moğol topraklarında yabancılanmamışlar, aksine yabancı olduklarından büyük bir şevk ile kabul edilmişlerdir. İşini aslında batıyı yakından tanıyan ve dillerini bilen bu üç Avrupalıyı elçi görevinde kullanmak ister Kubilay Han. Ayrıca yüksek mertebelere tanınmayan bir yabancıyı getirmek, bölgede nüfuzlu ve ona karşı güçlenebilecek potansiyel bir hasmı getirmekten çok daha uygun görünmüştür belki de. Polo’ların doğuda elde ettikleri başarı ve şanslarının sebebi bu yüzden açıktır. Marco Polo’nun amaç edinerek yola çıktığı zenginliği, yanında onur ve şöhret ile fazlasıyla elde ettiğini, aslında bunu elde ettiği yerin Venedik mi yoksa Moğolistan mı olduğunun onun için pek de önemi olmadığını hissettirdi bu bölüm bana. En sonundaysa yıllarca kazanılan onca şeyin zorunluluk ile terk edilip Venedik’e geri dönülmesi. Bu yolculuk uzun yıllar da sürse, sonunda başa dönüldüğünde elde kalan yegane birikim, anılar ve deneyimlerdi. Avrupalılarca görülmemiş ve bilinmez topraklar hakkında giderilen merak, deneyimli birinin kaleminden çıkan ve bilinmeze ışık tutan değerli sözcüklerdi dönem insanı için. Bizim içinse geçmiş dönemi ve dünya algısını anlamak için sağlam bir kaynak. Fakat ben bu yolculuğun niyetinde arzu ile çıkılan, merakın tetiklediği, bilgi, birikim ve deneyim toplamanın amaçlandığı bir yolculuk olduğunu düşünmüyorum. Polo’lar her yer değiştirişlerinde onları dürtecek meraktan yoksun, politik değişim ve savaşlar sonucu oluşan tehdit ortamı ile hareket ettiler yolculuklarında. Ayrıca Marco Polo geri döndüğünde meydana gelen tesadüfler silsilesiyle hapse atılıp, Rusticello isimli yazarla tanışıp anılarını kaleme aldırmasaydı bu eser meydana gelemeyecekti belki de. Bu uzun yolculuğun elde kalan tek birikimini insanlığa yayma arzusundan yoksun bir nebze.

Fakat neticede nedeni ve koşulu ne olursa olsun, bu büyük ve tesadüfi gezi hala daha oldukça ayrık olan doğu ve batı uygarlıklarını o dönemin karanlığında birbirine karşı aydınlatmıştır. Günümüzde o dönemin doğu uygarlıklarını anlamak açısından önemli bir tarihi referans olmuş, gezilerin insanlığa artık dijital iletişim araçlarının varlığı ile etkisini hayli yitirmiş devrim niteliğindeki etkisine tanık olmamızı sağlamıştır. Marco Polo hayatının neredeyse tamamını adadığı bu uzun yolculuğunun kazancı olan birikimleri insanlığa aktardığı ölçüde tarihe, dönem uygarlığına ve gezi literatürüne olan evrensel katkıları yadsınamaz.


Bilge Yılmaz




7 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page